I know from experience that such confrontations never end well.
 - Tecrübelerden biliyorum ki, böyle yüzleşmeler asla iyi bitmez.
If you want freedom, you'll have to face your parents.
 - Eğer özgürlük istiyorsan, ebeveynlerinle yüzleşmek zorunda kalacaksın.
It is not always easy to face reality.
 - Gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay değildir.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
 - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
 - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
 - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
 - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
 - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
 - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
Observe his facial reaction when we mention a price.
 - Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
 - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
 - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
My brother got cheeky.
 - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
 - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
I figured Tom would mess up again.
 - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
 - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
There are two sides to every question.
 - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
 - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
 - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
He swam across the river.
 - O, nehir boyunca yüzdü.
Ann swam across the river.
 - Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.
When can I swim here?
 - Ne zaman burada yüzebilirim?
John is in the swimming club.
 - John yüzme kulübündedir.
I haven't swum in the ocean since I left Florida.
 - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
 - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The boat was broken by the floating ice.
 - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
 - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
I jumped into the water and swam to the other side of the river.
 - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.
There are two sides to every question.
 - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
John is in the swimming club.
 - John yüzme kulübündedir.
It was such a hot day that we went swimming.
 - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
 - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
 - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
 - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
 - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
A ball is floating down the river.
 - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day.
 - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.
One hundred is my favorite number.
 - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.