This is a three-star hotel; three hundred dollars a night.
 - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
 - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
I saw his face in the dim light.
 - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
His face is distorted by pain.
 - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
The truth is in front of her face.
 - Gerçek onun yüzünün önünde.
Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening.
 - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Observe his facial reaction when we mention a price.
 - Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
 - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
 - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
 - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
 - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
 - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
I figured Tom would mess up again.
 - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
Life and death are two sides of the same coin.
 - Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
 - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
 - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
 - Havuzunuzda yüzebilir miyim?
She swam across the river.
 - O, nehri yüzerek geçti.
When can I swim here?
 - Ne zaman burada yüzebilirim?
I prefer swimming to skiing.
 - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
He is the only American to have swum the English Channel.
 - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
 - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
A white cloud is floating in the blue summer sky.
 - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
A ball is floating down the river.
 - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
He put on his sweater wrong side out.
 - O kazağını ters yüz giydi.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
 - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
I prefer swimming to skiing.
 - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
 - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
They stood face to face.
 - Onlar yüz yüze durdu.
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
 - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
 - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
A ball is floating down the river.
 - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The boat was broken by the floating ice.
 - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
One hundred is my favorite number.
 - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.
She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day.
 - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.