I don't want to burden you with my troubles.
 - Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum
The trainee could hardly bear the burden of the task.
 - Stajyer, görevin yüküne dayanamadı.
Mr. Brown took charge of this class last year.
 - Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.
You'll be in charge of the women working in this factory.
 - Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
He had to carry many loads from the house to station.
 - O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
He keeps this gun loaded.
 - O, bu silahı yüklü bulundurur.
A freight train has derailed just south of Stockholm.
 - Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
 - Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
 - Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
Their goods are of the highest quality.
 - Onların malları en yüksek kalitedir.
They attract customers by offering high-quality goods.
 - Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.
I can't burden Tom with that responsibility.
 - Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
 - Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
The radio is too loud. Please turn the volume down.
 - Radyonun sesi çok yüksek. Lütfen sesi kısın.
The loud drill gave her husband a headache.
 - Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
 - O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
 - O, atın yükünü iple bağladı.
To tell you the truth, I am scared of heights. You are a coward!
 - Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum,  Sen bir korkaksın!
The two mountains are of equal height.
 - İki dağ eşit yüksekliktedir.
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
 - Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
 - Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
 - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
 - Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
 - Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
 - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
He said Bill Clinton would raise taxes.
 - Bill Clinton'un vergileri yükselteceğini söyledi.
They were burdened with heavy taxes.
 - Ağır vergi yükü altındaydılar.
They are loading oil into the ship.
 - Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
Tom is loading bullets into his gun.
 - Tom mermileri tabancasına yüklüyor.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
 - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The wall wasn't high enough to keep dogs out.
 - Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.