- Определение yük в Турецкий язык Английский Язык словарь
-  (Hukuk) burden The trainee could hardly bear the burden of the task. -Stajyer, görevin yüküne dayanamadı. 
 He was a burden to his parents. -O, ebeveynlerine bir yüktü. 
 
- charge Mr. Brown took charge of this class last year. -Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi. 
 The police charged him with leaking information to a neighboring country. -komşu ülke için bilgi sızıntılarıyla yüklüdür,polis. 
 
- load This camera is not loaded with film. -Bu kamera, film yüklü değil. 
 He keeps this gun loaded. -O, bu silahı yüklü bulundurur. 
 
- freight After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line. -Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı. 
 The freight train was held up about half an hour because of a dense fog. -Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti. 
 
- burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus 
- cargo A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace. -Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı. 
 
- goods Import goods are subject to high taxes. -İthalat malları yüksek vergilere tabidir. 
 The ship anchored in the harbour and unloaded its goods. -Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı. 
 
- responsibility I can't burden Tom with that responsibility. -Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem. 
 
- incumbrance 
- draft 
-  (İnşaat) force
-  (Ticaret) cargo load
-  (Ticaret) parcel
-  (Bilgisayar) vol The radio is too loud. Turn the volume down. -Radyonun sesi çok yüksek. Sesi kısın. 
 The surface of the earth rose due to the volcanic activity. -Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi. 
 
- drain 
-  (Telekom) payload
-  (Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
- load variation 
-  (Askeri) head The loud drill gave her husband a headache. -Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi. 
 
-  (Askeri) fright She's frightened by loud noises. -O, yüksek seslerden korkuyor. 
 
- pack He fastened the horse's pack with a rope. -O, atın yükünü iple bağladı. 
 
-  (Bilgisayar) height The two mountains are of equal height. -İki dağ eşit yüksekliktedir. 
 I am less afraid of heights than I was. -Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum. 
 
- fardel 
- load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge 
- shipment 
- stowage 
- sumpter 
- cargo; freight; lading 
- bulk 
- strain Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances. -Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu. 
 Air traffic controllers are under severe mental strain. -Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar. 
 
- weight The box fell apart due to the weight of the load. -Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü. 
 If you load too much weight in this box, it's going to blow up. -Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar. 
 
- impedimenta 
- plummet 
- pile 
- incident 
- lading 
- load; burden 
- encumbrance Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance. -Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu. 
 
- tax He said Bill Clinton would raise taxes. -Bill Clinton'un vergileri yükselteceğini söyledi. 
 They were burdened with heavy taxes. -Ağır vergi yükü altındaydılar. 
 
- imposition 
- large cupboard (where bedding is stored during the day) 
- haul 
- electric charge, charge 
- onus 
- loading They're loading crude oil onto the ship. -Gemiye ham petrol yüklüyorlar. 
 Tom is loading bullets into his gun. -Tom mermileri tabancasına yüklüyor. 
 
- shipload 
- impost 
-  {i} charging The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store. -Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık. 
 
- freightage 
- carload 
- load with 
- accoutrements 
- tote 
- out The wall wasn't high enough to keep dogs out. -Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi. 
 Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer. -Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı. 
 
- accouterments 
- yük asansörü
- hoist 
- yük gemisi
- freighter 
- yük arabası
- trolley 
- yük alma
-  (İnşaat) loading
- yük almak
- embark 
- yük atma
-  (Askeri) jettison
- yük atma
-  (İnşaat,Teknik) load shedding
- yük atı
- pack horse 
- yük hatt
- load line 
- yük ile yüklemek
- freight 
- yük olmak
- be a burden 
- yük olmak
- inconvenience 
- yük olmak
- to be a burden 
- yük olmak
- be a burden to 
- yük olmak
- be a charge on somebody 
- yük olmak
- incumber 
- yük planı
- cargo plan 
- yük treni
- freight The freight train was held up about half an hour because of a dense fog. -Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti. 
 A freight train has derailed just south of Stockholm. -Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı. 
 
- yük uçağı
- transporter 
- yük yüklemek
- load 
- yük-in
-  (Biyokimya) redox
- yük’-in
-  (Kimya) redox
- yük getirmek
- burden to 
- yük nakliyesi
- Cargo transportation 
- yük taşımak
- to carry loads 
- yük aksi
-  (Otomotiv) load axle
- yük aktarma boşluğu (USA); teröre karşı koyma / terörle mücadele merkezi
-  (Askeri) cargo transfer company (USA); counterterrorist center
- yük aktarım taburu
-  (Askeri) cargo handling battalion
- yük aktarım teçhizatı; konteyner aktarma teçhizatı
-  (Askeri) cargo-handling equipment; container-handling equipment
- yük akımı
- load current 
- yük almak
- load up 
- yük altına girmek
- to take on a burdensome or difficult task, obligation, or responsibility 
- yük alışverişi
- charge exchange 
- yük ambarı
- cargo hold 
- yük arabacısı
- teamster 
- yük arabacısı
- drayman 
- yük arabası
- 1. vehicle used for moving or transporting things. 2. (horse-drawn) wagon (for transporting things) 
- yük arabası
- wagon 
- yük arabası
- dray 
- yük arabası
- wain 
- yük arabası
- waggon 
- yük arabası
- dray chart 
- yük arabası kullanan kimse
- carter 
- yük artış numarası
-  (Askeri) cargo increment number
- yük asansörü
- freight lift, hoist 
- yük atmak
- jettison 
- yük belgesi
- bill of lading 
- yük beygiri
- cart horse 
- yük beygiri
- dray horse 
- yük beygiri
- packhorse 
- yük beygiri
- sumpter 
- yük beygiri
- bathorse 
- yük beygiri
- sumpter horse 
- yük beygiri sürücüsü
- sumpter 
- yük boşaltma hazırlık ekibi; emir-komuta bağlantı panosu
-  (Askeri) off-load preparation party; orderwire patch panel
- yük boşaltma işçisi
- stevedore 
- yük boşaltma kontrol subayı
-  (Askeri) offload control officer
- yük boşaltmak
- debus 
- yük boşaltım tahliye sistemi
-  (Askeri) cargo offload and discharge system
- yük direnci
- load resistance 
- yük fazlası ücreti
- excess freight 
- yük gabarisi
- loading gauge 
- yük gemisi
- cargo boat 
- yük gemisi
- transport vessel 
- yük gemisi
- transport ship 
- yük gemisi
- merchantman 
- yük gemisi
- merchantship 
- yük gemisi işletmecisi
- freighter 
- yük gönderen kimse
- freighter 
- yük hali
- loading case 
- yük hali
- load case 
- yük hali
- loading condition 
- yük hayvanı
- pack animal 
- yük hayvanı
- beast of burden 
- yük hayvanı
- draught animal 
- yük hayvanı
- beast of burden, pack animal 
- yük hayvanına takılan küfe
- pannier 
- yük indirme ve transfer sistemi; ticari olarak bulunabilir
-  (Askeri) cargo offload and transfer system; commercial off-the-shelf
- yük intikal harekat merkezi; tamamlayıcı metal-oksit yarı iletkeni
-  (Askeri) cargo movement operations system; complementary metal-oxide semiconductor
- yük istasyonu
- goods yard 
- yük kapasitesi
- tonnage 
- yük kapasitesi
- carrying capacity 
- yük kapasitesi
- load capacity 
- yük katarı
- freight 
- yük katsayısı
- charge coefficient 
- yük kaybı
- loss of head 
- yük kaybı
- head loss, loss of head 
- yük lokomotifi
- mogul 
- yük memuru
- supercargo 
- yük olmak
- to be a burden to 
- yük olmak
- tax 
- yük olmak
- cumber 
- yük olmak
- weigh on 
- yük olmak
- load 
- yük olmak
- weigh 
- yük olmak
- impose I don't want to impose. -Yük olmak istemiyorum. 
 
- yük olmak
- bear hard on 
- yük olmak
- be a charge on smb 
- yük olmak
- weigh upon 
- yük olmak
- to be a burden (to) 
- yük rampası
- dock 
- yük sandığı
- container 
- yük su çekimi
- load displacement 
- yük sıcaklığı
- charge temperature 
- yük sının
- load limit 
- yük sığası
- load capacity 
- yük tarifesi
- schedule of freight rates 
- yük taşıma
- burden 
- yük taşıma
- freightage 
- yük taşıtı
- commercial vehicle 
- yük taşıyıcı
- charge carrier 
- yük tertibat yönergesi; koşullu iki fazlı
-  (Askeri) cargo disposition instructions; conditioned diphase
- yük ton
-  (Askeri) freight ton
- yük treni
- wagon train 
- yük treni
- freight train A freight train has derailed just south of Stockholm. -Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı. 
 The freight train was held up about half an hour because of a dense fog. -Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti. 
 
- yük treni
- waggon train 
- yük treni lokomotifi
- goods engine 
- yük türü
-  (Bilgisayar) payload type
- yük uçağı
- air freighter 
- yük uçağı
- freighter 
- yük vagonu
- freight car, Brit. goods wagon 
- yük vagonu
- wagon 
- yük vagonu
- waggon 
- yük vagonu
- truck 
- yük vagonu
- van 
- yük vagonu
- freight car 
- yük vagonu
- boxcar 
- yük vagonu
- wagon, waggon, freight car, truck 
- yük verimi
- load efficiency 
- yük vurmak
- to load (an animal) 
- yük yeri
- bellyhold 
- yük yönlendirme bilgi dosya
-  (Askeri) cargo routing information file
- yük çizgisi
- load line 
- aşırı yük
- excess load 
- gemiden yük atma
- jettison 
- -e fazla yük yüklemek
- overload 
- art yük
-  (Tıp) preload
- asıl yük
- brunt 
- ağır yük
- heavy goods 
- ağır yük
-  (Ticaret) heavy laden
- ağır yük
- heavy duty 
- ağır yük
- dead weight 
- aşırı yük
- abnormal load 
- birim yük
- unit load 
- blok yük
-  (Askeri) block load
- canlı yük
- movable load 
- doruk yük
-  (Bilgisayar,Teknik) peak load
- eksensel yük
-  (Coğrafya) axial load
- elektriksel yük
-  (Jeoloji) electrical charge
- emniyetli yük
- admissible load 
- emniyetli yük
- safe load 
- fazla yük
- excess load 
- fazla yük
- overweight 
- hareketli yük
- movable load 
- hareketli yük
- load 
- hidrolik yük
- fall 
- hidrolik yük kaybı
-  (Fizik) head loss
- konsantre yük  
- concontrated load 
- kritik yük
- ultimate load 
- kuru yük
-  (Askeri) bulk
- kısmi yük
- part load 
- nokta-yük
-  (Fizik) point charge
- nominal yük
- nominal load 
- pik yük
- peak load 
- suni yük
- dummy load