with difficulty

listen to the pronunciation of with difficulty
Английский Язык - Турецкий язык
güçlükle, zorlukla
güç

Ödevimi güçlükle bitirdim. - I finished my homework with difficulty.

Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi. - They answered their teacher's question with difficulty.

güçlükle

Köpek güçlükle nefes aldı. - The dog breathed with difficulty.

Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi. - They answered their teacher's question with difficulty.

bata çıka
zor

Batan tekneden zorlukla kaçtım. - I escaped from the sinking boat with difficulty.

Ben sınavı zorlukla geçtim. - I passed the examination with difficulty.

gücün gücüne
zar zor
hard
{s} çetin

Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir. - Tom is one of our hardest workers.

Tom her zaman iş başında çetin. - Tom is always hard at work.

hard
{s} katı

Ben yumurtayı katı kaynattım. - I hard-boiled an egg.

Tom Mary'ye karşı katıydı. - Tom was hard on Mary.

hard
{s} zor

İngilizce çok zor, değil mi? - English is pretty hard, isn't it?

Yabancı dil öğrenmek zordur. - It's hard to learn a foreign language.

hard
büyük bir gayretle
difficultly
zor bir şekilde
difficultly
zor bir biçimde
hard
aşırı ölçüde
hard
güçlükle

Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu. - Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.

Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir. - Some stars are hardly visible to the naked eye.

hard
tıkız
hard
acımasız

Kader bana acımasız bir ders verdi. - Fate taught me a hard lesson.

O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim. - I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.

hard
çok miktarda
hard
zalim
hard
çok

O çok çalışan bir öğrencidir. - She is a student who studies very hard.

Bu benim için çok zordu. - It's too hard for me.

hard
{s} şiddetli, sert; çok
hard
büyük

O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı. - He put up with the greatest hardship that no one could imagine.

O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor. - He works hard to support his large family.

hard
{s} şiddetli

Dün şiddetli yağmur yağdı. - It rained hard yesterday.

Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu. - It was raining good and hard.

hard
zorla

Biz çok çalışmak için zorlandık. - We were forced to work hard.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor. - The old man was hard of hearing.

hard
yakın

Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok. - Tom has hardly any close friends.

Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi. - Hardly anyone has seen this animal up close.

hard
{s} ağır

Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu. - Tom pretended to be hard of hearing.

Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al. - You are working too hard. Take it easy for a while.

Английский Язык - Английский Язык
{a} difficultly
unnethe
unnethes
not easily, with a great effort
uphill
hard

His degree was hard earned.

hardly

He made his way hardly through the enemies to the castle.

with difficulty

    Расстановка переносов

    with dif·fi·cul·ty

    Турецкое произношение

    wîdh dîfıkılti

    Произношение

    /wəᴛʜ ˈdəfəkəltē/ /wɪð ˈdɪfəkəltiː/

    Видео

    ... available, more difficulty in finding things that are ...
    ... near the major religious monuments difficulty palace was the residents of ...
Избранное