İş benim için en önemlisi.
- Arbeit ist mir das Wichtigste.
Özür dilerim, sinir ediyorsam. Fakat benim için önemlisin.
- Entschuldige, wenn ich nerve. Aber du bist mir wichtig.
Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
- Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.
- Japanese tourists abroad are big spenders.
Cüsseli erkekler her zaman güçlü değildir.
- Big men are not always strong.
O, cüsseli, yavaş hareket eden bir adamdı.
- He was a big, slow-moving man.
Niçin o kadar mühim bir şeyi söylemek için beni uyandırdın? Şimdi, asla işime konsantre olamayacağım.
- Why did you wake me up to tell me something that big? Now, I'll never be able to concentrate on my work!
O bu şehirdeki en büyük oteldir.
- This is the biggest hotel in this city.
Tokyo çok büyük bir şehirdir.
- Tokyo is a very big city.
Sami büyük bir şehre gitmek ve zengin ve de ünlü olmak istedi.
- Sami wanted to go to a big city and be rich and famous.
Mary'nin iri kahverengi gözleri var.
- Mary has big brown eyes.
Ken'in köpeği çok iri.
- Ken's dog is very big.
I wish I could care more about my grades but it seems that, at a certain point of my life, I decided they wouldn't be so important anymore.
- Ich wünschte, ich könnte mir mehr aus Noten machen, aber scheinbar habe ich an einem gewissen Punkt in meinem Leben entschieden, dass es nicht mehr so wichtig sei.
You never have time for important things!
- Du hast nie Zeit für die wichtigen Dinge!