That's a Christmas present for you, Anne, said Matthew shyly.
- Matthew utanarak Bu senin için bir Noel hediyesi, Anne dedi.
She glanced shyly at him.
- O, ona utanarak baktı.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
The man blushed like a boy.
- Adam bir çocuk gibi utandı.
I'm not ashamed of my father's being poor.
- Babamın fakir olmasından utanmıyorum.
I'm ashamed to say that it's true.
- Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.