Bileşik kırığın ağrısı neredeyse katlanılmazdı.
 - The pain of the compound fracture was almost unbearable.
Bu belirsizlik katlanılmazdır.
 - This uncertainty is unbearable.
Mizah olmadan hayat çekilmez olurdu. Bu sevgi için de geçerlidir.
 - Life without humor would be unbearable. This applies to love as well.
Mary ne kadar yaşlanırsa o kadar çekilmez olur.
 - The older Mary gets, the more unbearable she becomes.
Tom dayanılmaz acı içindeydi.
 - Tom was in unbearable pain.
Bazı çocuklar dayanılmaz baskıdan kaçmak için intihara başvuruyorlar.
 - Some children resort to suicide in order to escape from unbearable pressure.