Onu sevmekten başka çaren yok.
 - You can't help but like him.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
 - You have to like teaching in order to do it.
Bu, peynir gibi kokuyor.
 - This smells like cheese.
Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.
 - Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.
Özür dilemek istiyorum.
 - I'd like to apologize.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
 - I'd like to wish my mom a happy birthday.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
 - I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
 - True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
 - Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
 - Her husband smokes like a chimney.
Ben erkek kardeşime benzerim.
 - I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
 - I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
 - That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
 - I like the way Mary looks.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
 - I like the way you walk.
We like to keep one around the office just in case.