Onun tebessümü onu rahatlattı.
 - His smile put her at ease.
Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
 - She had an unassuming air that put everyone at ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
 - He won the race with ease.
İşi kolaylıkla yaptı.
 - She did the job with ease.
İşi kolaylıkla yaptı.
 - She did the job with ease.
O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
 - He did the crossword with ease.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
 - Just give me something to ease the pain.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
 - I'd like to ease Tom's pain.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
 - I saw at once that he was ill at ease.
Onunla birlikte huzursuz hissediyorum.
 - I feel ill at ease with her.