Tom Mary'yi bunu yapması için cesaretlendirdi.
 - Tom dared Mary to do that.
Tom'u Mary'yi öpmesi için cesaretlendirdim.
 - I dared Tom to kiss Mary.
Planıma hayır demeye cesaret edemedi.
 - He dared not say no to my plan.
O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.
 - She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.