Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Onlar orada garip bir hayvan gördü.
- They saw a strange animal there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
- Birds are singing here and there in the park.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Duvarda bir saat var.
- There is a clock on the wall.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
You get it ready; I'll take it from there.