tamam!

listen to the pronunciation of tamam!
Турецкий язык - Английский Язык
there
very good!
Right you are
okie dokie
okay

It's okay to look, but it's rude to stare. - Görünmek için tamam ama bakmak için kaba.

Okay, Tom, you can open your eyes now! - Tamam, Tom şimdi gözlerini açabilirsin!

alright

Alright, see you then. - Tamam, görüşürüz o zaman.

If you need anything, you can call, alright? - Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?

all right

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

If Bob had taken my advice, everything would be all right now. - Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.

{ü} yeah

Yeah, show us your t... ranslations... - Tamam, bize çevirilerini göster.

Oh yeah, I totally agree. - Oh evet, ben tamamen katılıyorum.

yes

Yesterday, we finished constructing the new stage. - Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.

Yesterday I finished learning Esperanto on Duolingo. - Dün Duolingo'da Esperanto öğrenmeyi tamamladım.

ready

OK, I guess I'm ready. - Tamam, sanırım hazırım.

I'm all packed and ready to go. - Tamamen toparlandım ve gitmeye hazırım.

{s} finished

Have you finished the papers? - Belgeleri tamamladın mı?

I haven't quite finished eating. - Ben yemeği tamamen bitirmedim.

allright
ok!

Write me sometime, OK? - Bir ara bana yaz tamam mı?

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

(Argo) okey-dokey
the whole

I know the whole of the story. - Ben hikayenin tamamını biliyorum.

On the whole I agree with you. - Sana tamamen katılıyorum.

(Bilgisayar) finish

It is utterly impossible to finish the work within a month. - Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.

Tom finished eating all the ice cream that was in the freezer. - Tom dondurucudaki dondurmayı tamamen bitirdi.

over

I wish this was all over. - Keşke bu tamamen bitse.

If you ask me, it's completely overblown. - Bana sorarsanız bu tamamen abartılı.

right

I am quite all right now. - Ben şimdi tamamen iyiyim.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

intact
done!

He has done the work completely. - O, işi tamamen yaptı.

All my homework is done. - Bütün ödevlerim tamam.

very well then
(Konuşma Dili) deal

OK, we've got a deal. - Tamam, bir anlaşmamız var.

exact

It isn't totally exact. - O tamamen kesin değildir.

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

ok, ok
roger that
to a tee
(Argo) good-oh
(deyim) it's all right

It's all right, Tom. Everything's all right now. - Tamam Tom. Şu anda her şey yolunda.

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

well

His family are all very well. - Onun ailesi tamamen çok iyidir.

The company, wholly owned by NTT, is doing well. - Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.

well and good
full

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

I was fully alive to the danger. - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.

(Bilgisayar) fixed
correct

She has finished correcting the exercises. - Alıştırmaları düzeltmeyi tamamladı.

You are entirely correct. - Sen tamamen hatasızsın.

okey
agreed
OK
complete

Her words were completely meaningless. - Onun sözleri tamamen anlamsızdı.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

gross
is up
complete, not lacking in any part
O.K

I'll hide and you find me. O.K.? - Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?

mature
fully; for all of, for a whole: Tamam on gün sürdü. It went on all of ten days
precisely
that's all right
O.K.!/All right!/Very well!
rightoh
all (of the), the whole (of the): Binanın tamamı yandı. The whole building burned down
exactly

Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him. - Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.

I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said. - Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.

righto
roger
correct, free of mistakes: Hesaplarınız tamam. Your arithmetic is correct
it's a deal
complete, ready; finished, over; correct, right; the whole; All right!, Okay!, OK!, Done!
according to Hoyle
ready; complete; finished
used to express displeasure sarcastically: Tamam, bir bu eksikti! Great! This is all I need!
time is up
eact
{s} done

I think our work here is done. - Sanırım buradaki işimiz tamam.

Wait a minute, my laundry is done, I'll go hang out the washing. - Bir dakika bekle, benim çamaşır tamam, çamaşırı asmaya gideceğim.

Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Ne eksik ne fazla
(Osmanlı Dönemi) Tam, eksiksiz, noksansız
(Osmanlı Dönemi) Münasib, uygun
(Osmanlı Dönemi) Bitme, bitirme, son, nihayet
Yanlış ve yalan olmayan, doğru
Taşıtların yola koyulabileceğini anlatır
Evet, peki, olur!
Beğenilmeyen bir iş veya öneri karşısında söylenir
Bütün, tüm
Tamamlanmış, bitmiş
Eksiksiz
Tamamlanmış, bitmiş: "Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam."- C. S. Tarancı