Americans have the right to bear arms.
 - Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.
I bear him no malice.
 - Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
 - Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
Buses, trains and planes convey passengers.
 - Otobüs, tren ve uçaklar yolcu taşırlar.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
 - Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
 - Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
 - Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
I think it's time for me to move to the suburbs.
 - Sanırım varoşlara taşınmamın zamanıdır.
Tom is carrying a violin under his arm.
 - Tom kolunun altında keman taşıyor.
She is carrying a backpack on her back.
 - O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
He transferred his office to Osaka.
 - Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
 - Ofis altıncı kata taşındı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
 - Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
 - Ofisini Osaka'ya taşıdı.
She is carrying a backpack on her back.
 - O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
Japanese women carry their babies on their backs.
 - Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
People carried their own weight then.
 - İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.
She carried that habit to her grave.
 - O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
 - Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
 - Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.