Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
- After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler.
- The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Mücadele etmek zorunda değilsin.
- You don't have to struggle.
Mücadele etmek zorunda değilsin.
- You don't have to struggle.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
- After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.
- Tom struggled to climb to the top.
Bir savaş işareti yok.
- There's no sign of a struggle.
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
O kalkmak için çabaladı.
- She struggled to get up.
Bir süre boyunca onunla uğraştık.
- We struggled with it for a while.
Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
During the centuries, the people of Ireland struggled constantly to assert their right to govern themselves.
... struggled to get to work every day, ...