At about this time, Lucius Cornelius Sulla, after becoming the dictator of Rome, thought that Caesar was a political threat to his rule.
 - Bu sıralarda, Lucius Cornelius Sulla, Roma diktatörü olduktan sonra, Sezar'ın onun egemenliği için siyasi bir tehdit olduğunu düşündü.
Why, then, I see, ‘tis time to look about, / When every boy Alphonsus dares control.
And when Paul was now about to open his mouth, Gallio said unto the Jews, If it were a matter of wrong or wicked lewdness, O ye Jews, reason would that I should bear with you:.
Auto-destruct sequence initiated.
 - Otomatik imha sırası başlar.
Auto-destruct sequence was set.
 - Otomatik imha sırası kuruldu.
We queued up to get tickets for the concert.
 - Biz konsere bilet almak için sıraya girdik.
We queued up for the bus.
 - Biz otobüs için sıraya girdik.
There is a bench in front of the train station.
 - Tren istasyonunu önünde bir sıra var.
The boy sitting on the bench is Tom.
 - Sırada oturan oğlan Tom'dur.
He ranked fourth on a total of 56 runners.
 - O, toplam 56 koşucu arasında dördüncü sırada yer aldı.
His rank isn't high enough for that position.
 - Sıralaması bu pozisyon için yeterince yüksek değil.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
 - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
I broke my leg in two places during a skiing mishap.
 - Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.
Tom sat in the front row.
 - Tom ön sıraya oturdu.
Tom and Mary usually like to sit in the front row.
 - Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.
That's reversing the logical order of things.
 - Bu, şeylerin mantık sırasını ters çevirmedir.
Tom couldn't put his thoughts in order.
 - Tom düşüncelerini sıraya koyamadı.
Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
 - Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
You must stand in a line to buy the ticket.
 - Bilet almak için sırada durmalısınız.
It's your turn to sing.
 - Şarkı söyleme sırası senin.
Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
 - Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
Italy has two mountain ranges, the Alps and the Apennines.
 - İtalya'nın iki dağ sırası vardır, Alpler ve Apeninler.
Mary is sitting at the desk.
 - Mary sırada oturuyor.
A book is lying on the desk.
 - Sıranın üzerinde bir kitap duruyor.
Form a straight line!
 - Düz bir sıra oluşturun.
Tom pitched six innings.
 - Tom altı vuruş sırası fırlattı.
Poetry consists of the best words arranged in the best order.
 - Şiir, en iyi sırada düzenlenmiş en iyi kelimelerden oluşur.
The recent frequency of earthquakes makes us nervous.
 - Şu sıralardaki deprem sıklığı bizi endişelendiriyor.
Tom usually sits in the back pew.
 - Tom genellikle arka sırada oturur.
Is it safe to eat raw fish during pregnancy?
 - Hamilelik sırasında çiğ balık yemek güvenli midir?
During the morning of March 20, 2015, a total solar eclipse will be visible from the Faroe Islands, located northwest of Scotland, and the Svalbard Islands, located east of Greenland.
 - 20 Mart 2015 sabahı sırasında tam güneş tutulması İskoçyanın kuzeybatısında yer alan Faroe adalarından ve Greenland'in doğusunda yer alan Svalbarg adalarından gözle görülebilir olacak.
Tom pitched six innings.
 - Tom altı vuruş sırası fırlattı.
I am absent from school on occasion.
 - Ara sıra okula gitmem.
They visited me occasionally.
 - Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler.
Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers.
 - Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.
There is a bench in front of the train station.
 - Tren istasyonunu önünde bir sıra var.
They discovered a very talented player during summer training.
 - Onlar yaz eğitimi sırasında çok yetenekli bir oyuncu keşfettiler.
The students walked in a single file.
 - Öğrenciler tek sıra halinde yürüdüler.
Line up in single file.
 - Tek sıra halinde sıralan.
Having misconceptions of what mathematics is is even more ordinary than not knowing how to spell my name.
 - Matematiğin ne olduğu ile ilgili yanılgıların olması ismimi nasıl heceleyeceğinizi bilmediğinizden bile daha sıradandır.
I got to the bank and luckily didn't have to get in line.
 - Bankaya gittim ve neyseki sırayla girmek zorunda kalmadım.
The bank collapsed during the recession.
 - Banka ekonomik durgunluk sırasında çöktü.