Bogdan said he would be there tomorrow.
- Bogdan, yarın orada olacağını söylemişti.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
Don't forget what I told you.
- Sana söylediklerimi unutma.
He told me that his father was dead.
- O bana babasının öldüğünü söyledi.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
Some doctors say something to please their patients.
- Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
He hasn't said anything publicly, but in confidence he told me he's getting married.
- O bana alenen bir şey söylemedi ama sır olarak o bana evleneceğini söyledi.
I'm confident that Tom will do what he says he'll do.
- Tom'un yapacağını söylediği şeyi yapacağına eminim.
Please tell me your address.
- Lütfen adresini bana söyle.
Can you please tell me what time the train leaves?
- Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
He received a telegram saying that his mother had died.
- O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.
Tom told his son not to speak with his mouth full.
- Tom oğluna ağzı doluyken konuşmamasını söyledi.
If you don't have anything nice to say, keep your mouth shut.
- Söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını kapalı tut.
Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs.
- Şarkı söylemek dürüst ve zevk veren bir eğlence, ama insan müstehcen şarkılar söylememeye veya dinlememeye dikkat etmeli.
I want to sing to his piano accompaniment.
- Onun piiyanosu eşliğinde şarkı söylemek istiyorum.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
- Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
He confessed he had to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.
- Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.
Tom called to tell Mary that he'd be late.
- Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
I may not be able to speak French as well as Tom, but I can usually communicate what I want to say.
- Tom kadar iyi Fransızca konuşamayabilirim ama genellikle söylemek istediğim şeyi diyalog kurabilirim.
Generally speaking, boys can run faster than girls.
- Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
Please say hello to her.
- Lütfen ona selam söyle.
In case you see him, please say hello to him for me.
- Onu görürsen, lütfen benim için ona selam söyle.
To put it briefly, she turned down his proposal.
- Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity.
- Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.
To tell the truth, I don't like his way of talking.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
Tom likes to sing in the shower.
- Tom duşta şarkı söylemekten hoşlanır.
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
Do you want to say a few words?
- Birkaç kelime söylemek ister misin?
Tom is the kind of person who always has to have the last word.
- Tom her zaman son sözü söylemek zorunda kalan insan türüdür.
I'll have to mention it to her.
- Bunu ona söylemek zorunda kalacağım.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
I carried on singing.
- Ben şarkı söylemeyi sürdürdüm.
They're able to sing.
- Onlar şarkı söyleyebilirler.
If you happen to see him, please give him my best regards.
- Eğer onu görürsen ona selam söyle.
You don't have to tell me your name.
- Bana adınızı söylemek zorunda değilsiniz.
He was unwilling to tell us his name.
- O, bize adını söylemek için isteksizdi.
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Singing is my passion.
- Şarkı söylemek benim tutkumdur.
It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.