Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
 - Granted, watching TV can be relaxing.
Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
 - I deserve a relaxing afternoon.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
 - It's not really that relaxing.
Yağmurun sesini rahatlatıcı buluyorum.
 - I find the sound of the rain relaxing.
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
 - Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
Rahatlamak için ne yapıyorsun?
 - What do you do for relaxation?
Sadece kumsalda oturup bir hafta boyunca gevşemek istiyorum.
 - I just want to sit on the beach and relax for a week.
Onu rahatlatmak için bir ilaç verdi.
 - He gave her a drug to make her relax.
Sıcak banyo kaslarımı gevşetti.
 - The hot bath relaxed my muscles.
Biraz gevşemelisiniz.
 - You'd better relax a bit.