Tom hâlâ şaşkın görünüyor.
- Tom still looks puzzled.
Tom va Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkın bakışlarla baktılar.
- Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
Fadıl'ın tepkisi dedektifleri şaşırttı.
- Fadil's reaction puzzled the investigators.
Bizi şaşırtan şey onun toplantıya katılmayacağını söylemesiydi.
- What puzzled us was that he said he would not attend the meeting.
Tom bana kafası karışmış olduğunu söyledi.
- Tom told me that he's puzzled.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Tom bana kafası karışmış olduğunu söyledi.
- Tom told me that he's puzzled.
O, soruya şaşırmıştı.
- He was puzzled at the question.
Tom Mary'nin söylediğine şaşırmıştı.
- Tom was puzzled by what Mary said.
He puzzled out the mystery by weighing the facts.
... puzzled she was the heart of the hip to be empire ...
... probably puzzled as to why they're there. ...