This shampoo makes my hair shiny.
- Bu şampuan saçımı parlak yapıyor.
I don't like this paper. It's too shiny.
- Bu kağıdı beğenmedim. Çok parlak.
That small star is the brightest.
- En parlak olanı şu küçük yıldızdır.
The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
I think it's a brilliant idea.
- Sanırım bu parlak bir fikir.
She has a brilliant future.
- O parlak bir geleceğe sahiptir.
Mars is a promising place where we may be able to live.
- Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
It was a bright and clear Sunday morning.
- Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
His blue eyes were clear and bright.
- Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather!
- Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!
The flowers were bright and colourful.
- Çiçekler parlak ve renkliydi.
If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
- Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
The sun shines brighter after the storm.
- Güneş fırtınadan sonra daha parlak parla.
The future has never looked brighter.
- Gelecek hiç daha parlak görünmedi.
The bright light disturbed Markku.
- Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
Do you have a bright light for reading?
- Okuma için parlak bir ışığınız var mı?
The moon is shining brightly tonight.
- Bu gece ay parlak bir şekilde parlıyor.
The stars are shining brightly tonight.
- Bu gece yıldızlar parlak şekilde parlıyor.
A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove.
- Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.
Tom likes to wear brightly colored orange pants.
- Tom parlak renkli turuncu pantolon giymeyi seviyor.
The fire was burning brightly.
- Ateş parlak bir şekilde yanıyordu.
The sun is the brightest star.
- Güneş en parlak yıldızdır.
That small star is brightest.
- O küçük yıldız en parlaktır.
If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
- Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
This ring has lost its glitter.
- Bu yüzük parlaklığını kaybetti.
You always wear a loud necktie.
- Her zaman parlak bir kravat takıyorsun.
You are always wearing a loud necktie.
- Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun.