To survive in a hostile environment, one must be able to improvize and be tenacious.
 - Düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için bir insan doğaçlama yapabilmeli ve azimli olabilmeli.
Tom grew up in a multilingual environment.
 - Tom çok dilli bir ortamda büyüdü.
The setting influences the conversation.
 - Ortam iletişimi etkiler.
Your dress is unsuitable for the occasion.
 - Elbisen ortam için uygun değil.
Tom didn't think what Mary was wearing was appropriate for the occasion.
 - Tom Mary'nin giydiğinin ortam için uygun olduğunu düşünmüyordu.
Their habitat is threatened by deforestation.
 - Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
Children reflect the family atmosphere.
 - Çocuklar aile ortamını yansıtırlar.
The atmosphere became strained when he came.
 - O geldiğinde ortam gerginleşti.
They interpret ambient electronic music.
 - Onlar ortamı elektronik müzikle yorumluyor.
One can hardly find a more suitable climate.
 - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Has the climate changed?
 - Ortam farklılaştı mı?
They moved in the same circles.
 - Aynı ortamlarda takılıyorlardı.
Their habitat is threatened by deforestation.
 - Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
Television is obsolete as a medium in any case.
 - Televizyon ortam olarak her halükarda modası geçmiş.
We haven't yet found a happy medium.
 - Henüz mutlu bir ortam bulmadık.