mutlaklaştırmak

listen to the pronunciation of mutlaklaştırmak
Турецкий язык - Английский Язык

Определение mutlaklaştırmak в Турецкий язык Английский Язык словарь

mutlak
absolute

Tom is a man of absolute sincerity. - Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

mutlâk
{s} absolute

He has absolute power. - Onun mutlak gücü var.

Tom told Mary the absolute truth. - Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.

mutlâk
utter

That's an utter waste of time. - O mutlak bir zaman kaybı.

It was a complete and utter waste of time. - O tam ve mutlak bir zaman kaybıydı.

mutlâk
{s} certain

He is certain to win the game. - O, oyunu mutlaka kazanacak.

mutlak
absolutely

Now that you are in Italy, you must absolutely see Naples. - Şimdi İtalya'da olduğuna göre mutlaka Napoli'yi görmelisin.

We'd be absolutely thrilled if that happened. - O olsaydı mutlaka heyecanlanırdık.

mutlak
(Bilgisayar) absolute assembler
mutlak
sure

Make sure you save the receipt. - Makbuzu mutlaka saklayın.

Be sure to mail this letter. - Bu mektubu mutlaka postala.

mutlak
positive
mutlak
unconditional
mutlak
the absolute

Tom told Mary the absolute truth. - Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.

Don't tell her anything except the absolute truth. - Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.

mutlak
absolute, unconditional salt, saltık, absolutely mutlaka
mutlak
(Konuşma Dili) by all means, without fail; surely
mutlak
absolute, unconditional, unlimited, unrestricted
mutlâk
sov'ran
mutlâk
infallible
mutlâk
unconditioned
mutlâk
plenipotentiary
mutlâk
extreme
mutlâk
unconditional
mutlâk
unqualified
mutlâk
positive
mutlâk
sovereign
mutlâk
strict
mutlâk
peremptory
mutlâk
very
mutlâk
positively
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение mutlaklaştırmak в Турецкий язык Турецкий язык словарь

MUTLAK
(Osmanlı Dönemi) Kat'i. Şüphesiz
MUTLAK
(Osmanlı Dönemi) Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest
MUTLAK
(Osmanlı Dönemi) Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek. (Bak: Itlâk)(Âyet, neye felâh bulacaklarını tâyin etmiyor. Güya o sükûtla der: Ey müslümanlar! Müjde size. Ey müttakî! Sen Cehennem'den felâh bulursun. Ey Arif! Sen Rızâ-yı İlâhîye nâil olursun. Ey âşık! Sen rü'yete mazhar olursun... Ve hâkezâ... İşte Kur'an, câmiiyyet-i lâfziyye cihetiyle kelâmdan, kelimeden, huruftan ve sükûttan her birisinin binler misâllerinden yalnız nümune olarak birer misal getirdik
Mutlak
salt
mutlak
Saltık
mutlak
Salt: "Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum."- H. E. Adıvar
mutlak
Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık
mutlak
(Osmanlı Dönemi) salıverilmiş, serbest bırakılmış kati, şüphesiz, asla bir şarta bağlı olmayan, yalnız, tek, sınırı ve sonu olmayan
mutlak
Kesin olarak, mutlaka