Определение means of в Английский Язык Турецкий язык словарь
- means
- vasıta
O, resimler vasıtasıyla fikrini açıkladı.
- She explained her idea by means of pictures.
Düşünceler kelimeler vasıtasıyla ifade edilirler.
- Thoughts are expressed by means of words.
- means
- {i} araç
Onların hepsinin bağımsız araçları vardır.
- All of them have independent means.
Taşımacılık araçlarımız yok.
- We have no means of transportation.
- means
- {i} vesile
- means
- para
Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
- Success means much money, doesn't it?
O, kazandığından çok para harcıyor.
- He lives beyond his means.
- means
- ulaşım araçları
- means
- (Dilbilim) aracı
Dil bir iletişim aracıdır.
- Language is a means of communication.
İngilizce bir haberleşme aracıdır.
- English is a means of communication.
- means
- kolaylık
- means
- imkan
Kendi imkanlarınla yaşamalısın.
- You should live within your means.
Bugün ütopya gerçekleşebilir bir imkansızlık anlamına geliyor.
- Utopia today means a realisable impossibility.
- means
- (Matematik) içler
- means
- (Ticaret) araçlar
Onların hepsinin bağımsız araçları vardır.
- All of them have independent means.
Taşımacılık araçlarımız yok.
- We have no means of transportation.
- means
- zenginlik
- means
- yöntem
- means
- asla
Onun asla cesareti eksik değil.
- He is by no means wanting in courage.
Astronomi asla yeni bir bilim değildir.
- Astronomy is by no means a new science.
- means
- olanak
Ayda bir milyon yen kazanmak kesinlikle olanaksızdır.
- It's by no means impossible to earn one million yen a month.
Tom olanaklarının ötesinde iyi yaşıyordu.
- Tom was living well beyond his means.
- means
- gelir
Bu işaret yürüme anlamına gelir.
- This signal means don't walk.
Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
- By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- means of transport
- ulaşım imkanları
- means of transport
- (Ticaret) nakil aracı
- means of transport
- (Askeri) ulaştırma vasıtaları
- means of transport
- taşıtlar
- means of transport
- bazı ulaşım araçları
- means
- yol
Akla gelebilecek her yolu denedim.
- I have tried every means imaginable.
O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- He contrived a means of speaking to Nancy privately.
- means
- çare
- means
- {i} varlık
- a means of
- Bir yolu
O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- He contrived a means of speaking to Nancy privately.
- means
- demektir
Eğitim okula gitmekten daha fazla bir şey demektir.
- Education means something more than going to school.
Tatoeba Japoncada mesela demektir.
- Tatoeba means for example in Japanese.
- means
- anlama gelmek
- means of transport
- ulaşım araçları
- the means of
- araçları
- means
- ne pahasına olursa olsun
Ne pahasına olursa olsun, onu istediğini söyledin!
- You said you wanted it by any means!
- means
- taşıtlar
- means
- {i} servet
- means
- şüphesiz
İngiliz dili şüphesiz en kolay ve aynı zamanda uluslararası iletişimin en etkili aracıdır.
- The English language is undoubtedly the easiest and at the same time the most efficient means of international communication.
Şüphesiz onu ben yapacağım.
- I'll do it by all means.
- means
- means to an end araç
- means
- means of transport nakil vasıtası
- means
- by any means ne şekilde olursa olsun
- means
- {i} araç, vasıta, bir sonuca ulaşmak için kullanılan şey
- means
- vesait
- means of transport
- (Askeri) Bak. "mode of transport"
- means of transport
- nakil vasıtaları
- means of transport
- ulaşım aracı
