There will be an energy crisis in the near future.
- Yakın gelecekte bir enerji krizi olacak.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
Tom knows what to do when Mary has an epileptic seizure.
- Tom Mary'nin bir epilepsi krizi olduğunda ne yapacağını biliyor.
During the Depression in the 1930's, many wealthy people lost everything in the stock market crash.
- 1930'lardaki kriz sırasında, çok sayıda zengin insan borsanın iflasında her şeyini kaybetti.
The economist anticipated a prolonged depression.
- Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.
The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts.
- BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.
Crises do not automatically produce the right recipes against them.
- Krizler kendilerine karşı doğru tarifleri otomatik olarak üretmez.
The stock market is in a prolonged slump.
- Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
Tom had a heart attack.
- Tom bir kalp krizi geçirdi.