konuşmalar

listen to the pronunciation of konuşmalar
Турецкий язык - Английский Язык

Определение konuşmalar в Турецкий язык Английский Язык словарь

konuşma
talking

I don't like talking in front of people. - Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.

Tom doesn't feel like talking to Mary tonight. - Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.

konuşma
conversation

In the course of our conversation, he referred to his youth. - Konuşmamız süresince o,gençliğinden bahsetti.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

konuşma
{i} speech

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma yarım saat sürdü.

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

konuşma
talk

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuşma
speaking

I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking. - Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.

Speaking English isn't easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuşma
{i} chat

We continued chatting. - Konuşmaya devam ettik.

We need to have a chat in private. - Özel olarak konuşmamız gerek.

konuşma
word

I want to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

I'd like to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

Tom hasn't spoken French in years. - Tom yıllarca Fransızca konuşmadı.

You get rusty if you haven't spoken English for a long time. - Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

The President made an address to the nation. - Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.

The address was transmitted by radio. - Konuşma radyo tarafından yayınlandı.

konuş
speak

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
{f} spoke

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuşma
commune
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

I'll put your call through in a minute. - Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.

Tom said he had an important call to make. - Tom yapacak önemli bir telefon konuşması olduğunu söyledi.

konuşma
concourse
konuş
talk to

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

I apologized, but even then she wouldn't speak to me. - Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

I can speak Esperanto as if it's my mother tongue. - Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.

konuş
{f} talked

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

konuş
{f} talking

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

konuşma
delivery
konuşma
allocution
konuşma
speaking; talk; lecture; speech; conversation
konuşma
conversation; discussion
konuşma
utterance
konuşma
harangue
konuşma
oration
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konuşmalar в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı