You should save some money against a rainy day.
 - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
My university friend is against terror.
 - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
 - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
The candidate made wild accusations against his opponent.
 - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
 - Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
 - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Their house is just opposite the bus stop.
 - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
His house is on the opposite side of the street.
 - Onu evi caddenin karşı tarafında.
There was no counterevidence.
 - Hiçbir karşı delil yoktu.
The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown.
 - Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan  kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
 - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
 - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
I've met that girl before.
 - Daha önce o kızla karşılaştım.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
 - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
John Rutledge disagreed strongly.
 - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
 - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Let me compare the translation with the original.
 - Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
Compare your translation with the one on the blackboard.
 - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
Tom is opposed to the plan.
 - Tom plana karşı çıkıyor.
I'm opposed to what he said.
 - Onun söylediğine karşıyım.
I am against this project.
 - Ben bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
 - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
 - Bence, sigara karşıtı yasa makul.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
 - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
 - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
The soldiers were disaffected toward the government.
 - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
Never contradict your elders.
 - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
 - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
Fortunately they had no storms on the way.
 - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
 - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
They are strongly opposing my proposal.
 - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
Russia is facing great financial difficulties.
 - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.
I'm facing that problem, myself.
 - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
He's opposed to racial discrimination.
 - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
We opposed his plan to build a new road.
 - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
My car looks shabby in comparison with his new one.
 - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
 - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.