Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
We are going on a school trip to Osaka Castle tomorrow.
- Yarın Osaka Kalesi'ne bir okul gezisine gidiyoruz.
They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
Gold can conquer any fortress.
- Altın herhangi bir kaleyi fethedebilir.
Tom kicked the ball into the goal.
- Tom topu kaleye tekmeledi.
The goalkeeper for France dived to the ground and saved Ronaldo’s shot.
- Fransa'nın kalecisi yere daldı ve Ronaldo'nun atışını kurtardı.
He built forty-eight forts.
- O, kırk sekiz kale yaptı.
They abandoned the fort to the enemy.
- Onlar kaleyi düşmana terk ettiler.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
Tom's home looks like a castle.
- Tom'un evi bir kale gibi görünüyor.
A man's home is his castle.
- Bir erkeğin evi onun kalesidir.
Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
The boy liked to keep his pencils sharp.
- Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
... I mean, I love kale. ...
... But the reality is that no amount of kale can counter ...