Japan consumes a lot of paper.
 - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
The printer needs paper.
 - Yazıcıya kağıt lazım.
Bring me a sheet of paper, please.
 - Lütfen bana bir kağıt getir.
Give me a blank sheet of paper.
 - Bana boş bir sayfa kağıt verin.
I slipped on the paper and hurt my leg.
 - Kâğıttan kaydım ve bacağımı incittim.
Tom opened his safe, took out a wad of notes and handed them to Mary.
 - Tom kasasını açtı, bir tomar kağıt para çıkardı ve onları Mary'ye uzattı.
Can you hand me a tissue?
 - Bana bir kağıt mendil verebilir misin?
Tom handed Mary a box of tissues.
 - Tom Mary'ye bir kutu kağıt mendil verdi.
No government land could be bought with paper money.
 - Hiçbir hükümet arazisi kağıt para ile satın alınamıyordu.
As more paper money came into use, the value fell.
 - Daha fazla kağıt para kullanımını girdiği için değeri düştü.
As more paper money came into use, the value fell.
 - Daha fazla kağıt para kullanımını girdiği için değeri düştü.
No government land could be bought with paper money.
 - Hiçbir hükümet arazisi kağıt para ile satın alınamıyordu.
Tom found a hundred dollar bill on the street.
 - Tom caddede yüz dolarlık kağıt para buldu.
Plain white paper will do.
 - Sadece beyaz kağıt yeterli.
The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes.
 - Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.
I handed the examination papers in to the teacher.
 - Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
Your test papers must be handed in by Monday.
 - Sınav kağıtların Pazartesiye kadar teslim edilmelidir.