Laura Ingalls grew up on the prairie.
 - Laura Ingalls kırda büyüdü.
A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside.
 - Siyah alaca sığır sürüsü İngiliz kırsalında bir tarlada otlar.
There were six sheep in the field.
 - Kırsalda altı koyun vardı.
The countryside is beautiful in the spring.
 - Kırsal İlkbaharda güzeldir.
The countryside has many trees.
 - Kırsalda birçok ağaç vardır.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
This window has been broken for a month.
 - Bu pencere bir aydır kırıktır.
Tom fell and broke his arm.
 - Tom düştü ve kolunu kırdı.
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
 - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
We spent a quiet day in the country.
 - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Why do you think Tom prefers living in the country?
 - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
 - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
We spent a quiet day in the country.
 - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Why do you think Tom prefers living in the country?
 - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
 - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
This window has been broken for a month.
 - Bu pencere bir aydır kırıktır.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
Art breaks the monotony of our life.
 - Sanat hayatın monotonluğu kırar.
But love can break your heart.
 - Ama aşk kalbinizi kırabilir.
She forgave me for breaking her mirror.
 - Aynasını kırdığım için beni bağışladı.
I had no difficulty breaking the lock.
 - Kilidi kırmakta zorlanmadım.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
 - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
 - Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
Gray goes well with red.
 - Gri, kırmızı ile iyi gider.
The bamboo bent but did not break.
 - Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.