iyileştirme

listen to the pronunciation of iyileştirme
Турецкий язык - Английский Язык
amendment
restoration
recruitment
uplift
med. treatment, cure
reclamation
to curing; correcting; improving, amelioration
therapy
rehabilitation
enhancement

Numerous other enhancements were added. - Sayısız başka iyileştirme eklendi.

upgrade
curing
breakthrough
improving

We are always aiming at improving the quality of service. - Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.

(Bilgisayar) service pack
conditioning
recovery
remediation
reclaim
melioration
{i} amelioration
(Mukavele) improvement

We've seen all-round improvements lately. - Hepimiz son zamanlarda çok yönlü iyileştirmeler gördük.

The improvements we've made on the assembly line could eventually lower prices. - Montaj bandında yaptığımız iyileştirmeler sonunda fiyatları düşürebilir.

iyileştirmek
ameliorate

War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation. - Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.

iyi
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

iyi
well

Copper conducts electricity well. - Bakır elektriği iyi iletir.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyileştirmek
{f} cure
iyileştirmek
heal

Healing the wounds of the heart takes time. - Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.

iyileştirmek
enhance
iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

He became the finest actor on the American stage. - O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.

iyileştirme bandı
amendment tape
iyileştirme kütüğü
amendment file
iyileştirme tutanağı
amendment record
iyileştirmek
amend
iyileştirmek
improve

Dan received funds from local foundations to improve his old library. - Dan eski kütüphanesini iyileştirmek için yerel vakıflardan fon aldı.

Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life. - Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.

iyi
{s} kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

iyi
{s} just

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

iyi
{i} B
iyileştirmek
better

They want to better their working conditions. - Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.

iyileştirmek
{f} remedy
iyileştirmek
pull through
iyileştirmek
{f} upgrade
abone döngüsü iyileştirme
conditioning
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

iyileştirmek
doctor
iyileştirmek
work up
iyileştirmek
recover
iyileştirmek
reform
iyileştirmek
mend
iyileştirmek
correct
iyileştirmek
reclaim
iyileştirmek
bring through
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

iyi
o.k
iyi
nice

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

The table in that room is very nice. - Şu odadaki masa çok iyi.

iyi
pretty

Tom knows Mary pretty well. - Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileştirmek
meliorate
iyileştirmek
put right
iyileştirmek
set to rights
iyileştirmek
restore
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileştirmeler
Improvements
Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı
(Hukuk) European Foundation for the Improvement of Life and Working Conditions
Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri Sağlık İyileştirme ve Koruyucu Hekimlik Merke
(Askeri) US Army Center for Health Promotion and Preventive Medicine
Radyolojik Yardım Programı; geri bölge koruması; İyileştirme Faaliyeti Projeler
(Askeri) Radiological Assistance Program (DOE); rear area protection; Remedial Action Projects Program (JCS)
Yaşam Ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı
(Hukuk) European Foundation For The Improvement Of Living And Working Conditions
ekim dikimle iyileştirme
(Askeri) planting treatment
hat iyileştirme teçhizat tarayıcısı
(Askeri) line conditioning equipment scanner
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

iyi
okay

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi
bonzer
iyi
whole

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileştirmek
recruit
iyileştirmek
cleanse
iyileştirmek
rehabilitate
iyileştirmek
set up
iyileştirmek
to cure, to heal, to doctor; to correct, to reform; to improve, to better, to mend, to ameliorate
iyileştirmek
to make (something) right; to repair, improve
iyileştirmek
nurse
iyileştirmek
recuperate
iyileştirmek
pull round
iyileştirmek
make better
iyileştirmek
cicatrize
konut iyileştirme
housing improvement
Турецкий язык - Турецкий язык
İyileştirmek işi, ıslah
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileştirmek
Eksikliğini, bozukluğunu gidermek, ıslah etmek
iyileştirmek
İyileşmesini sağlamak, sağlığına kavuşturmak, tedavi etmek
İyi
(Hukuk) BONUS
iyileştirme
Избранное