You're a believer, aren't you?
- Sen bir inanansın, değil mi?
Islam is the second largest religion in Denmark, of which its 210,000 believers make up 3.7% of its society.
- İslam Danimarka'nın en büyük ikinci dini olup, onun 210.000 inananı toplumunun% 3.7'sini oluşturmaktadır.
My belief is that you are right.
- Senin haklı olduğun inancındayım.
He had strong religious beliefs.
- Onun güçlü dini inançları vardı.
He doesn't altogether trust me.
- O bana tamamen inanmaz.
I don't feel that I can trust what he says.
- Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
- İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
In other words, he is a man of faith.
- Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.
He has good grounds for believing that.
- Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.
Tom has a hard time believing anything Mary says.
- Tom Mary'nin söylediğine inanarak zor zaman geçiriyor.
It is believed that whales have their own language.
- Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998.
- 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.
We believe in Buddhism.
- Budizm'de inanıyoruz.
It was stupid of you to believe in him.
- Ona inanmakla aptallık ettin.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
How much do you believe him?
- Ona ne kadar inanıyorsun?
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.