I don't want to intrude.
- İzinsiz girmek istemiyorum.
I didn't mean to intrude.
- Ben izinsiz girmek istemedim.
She wanted my permission to use the telephone.
- Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
She took two weeks' leave and visited China.
- O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
Tom applied for a leave of absence.
- Tom izin için başvurdu.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
No one is to leave without permission.
- İzinsiz kimse ayrılmayacak.
I should've known better than to use Tom's bicycle without permission.
- Tom'un bisikletini izinsiz kullanmamayı bilmeliydim.
I took a paid day off yesterday.
- Dün bir gün ücretli izin aldım.
The boss gave us all a day off.
- Patron hepimize bir günlük izin verdi.
I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.
- Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.
Circumstances do not permit me such a holiday.
- Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.
Does Tom have a license?
- Tom'un bir izin belgesi var mı?
Why wouldn't you let me get a driver's license?
- Neden ehliyet almama izin vermedin?
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
Tom has been allowing me to borrow his bicycle every Monday.
- Tom her pazartesi onun bisikletini ödünç almama izin veriyor.
I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way.
- Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
Will you excuse me for just a moment?
- Biraz izin verir misiniz?
Will you excuse me for a moment?
- Bana biraz izin verir misiniz?
Most government workers are on furlough.
- Çoğu hükümet çalışanı izinde.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
Trespassers will be shot.
- İzinsiz giren kimseler vurulacaktır.
How dare you trespass on my property!
- Mülkiyetime izinsiz girmeye nasıl cesaret edersin!
Please forgive my intrusion, but this is something that you're going to want to hear.
- Lütfen izinsiz girmemi affedin ama bu duymak isteyeceğiniz bir şey.