We saw the internal compartments.
He studied interior decoration.
 - O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
He made over the interior of his house.
 - O, evinin içini yeniletti.
Do you have a cheap flight ticket on a domestic line?
 - İç hatlarda ucuz bir uçak biletiniz var mı?
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
 - İç barış tehlikeye girer mi?
I had my wallet stolen from my inner pocket.
 - İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
There's a button on the inner side of the door.
 - Kapının iç tarafında bir buton var.
That politician is well versed in internal and external conditions.
 - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
We dissected a frog to examine its internal organs.
 - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
There are two zombies inside my house.
 - Evimin içinde iki tane zombi var.
Someone pushed me inside.
 - Biri beni içeri itti.
You shouldn't drink on an empty stomach.
 - Boş bir mideyle içki içmemelisin.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
 - Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
I stayed indoors because it rained.
 - Yağmur yağdığı için evde kaldım.
Catherine stayed indoors because it was raining.
 - Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.
He drank a great swig from the bottle.
 - O, şişeden büyük bir yudum içti.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
 - Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
I will answer within three days.
 - Üç gün içinde cevap vereceğim.
Truman arrived at the White House within minutes.
 - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
 - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
 - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Europeans love to drink wine.
 - Avrupalılar şarap içmeyi sever.
We have to stop him from drinking any more.
 - Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
Too much drinking will make you sick.
 - Çok fazla içmek seni hasta edecek.
John drank many bottles of wine.
 - John birçok şişe şarap içti.
After taking a bath, I drank some soft drink.
 - Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
 - Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
You need to look inward.
 - İçeriye bakman gerek.
No one seems to have the guts to do that anymore.
 - Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.
Tom doesn't have the guts to do that.
 - Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
Davis did not want civil war.
 - Davis, iç savaş istemiyordu.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
 - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
 - Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
 - Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
 - Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
I'd like to have a test for breast cancer.
 - Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.
Smoking can cause breast cancer.
 - Sigara içmek meme kanserine neden olabilir.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
 - Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
 - Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.
Lütfen muhtevayı gözden geçiriniz ve herhangi bir mütenasip geri bildirimi veriniz.
 - Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.