People had more money to spend on new goods.
- İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
Tom doesn't want to spend more than $300 for a used motorcycle.
- Tom kullanılmış bir motorsiklet için 300 dolardan daha fazla harcamak istemiyor.
It's too bad people use computers to waste time.
- İnsanların zaman harcamak için bilgisayarları kullanmaları çok kötü.
Tom doesn't want to spend more than $300 for a used motorcycle.
- Tom kullanılmış bir motorsiklet için 300 dolardan daha fazla harcamak istemiyor.
I don't want to blow it.
- Bunu harcamak istemiyorum.
Tom didn't want to spend as much money as he did.
- Tom eskisi kadar çok para harcamak istemiyordu.
People had more money to spend on new goods.
- İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
I don't want to waste time talking to Tom.
- Tom'la konuşarak vakit harcamak istemiyorum.
It's illegal to waste water here.
- Burada suyu boşa harcamak yasal değildir.
Tom seems to prefer spending most of his time alone.
- Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.
My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they're released, regardless of price.
- Oda arkadaşım, filmlere para harcama söz konusu olduğunda, müsriftir; o fiyatı ne olursa olsun, onları piyasaya çıktığı gün alıyor.
I have to reduce my expenses this month.
- Bu ay harcamalarımı kısmam gerekiyor.
I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
- Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
Tom didn't waste time responding.
- Tom tepki vererek zamanı boşa harcamak istemedi.
Tom didn't want to waste any more time calculating how much time had been wasted.
- Tom ne kadar zamanın boşa harcandığını hesaplamada daha fazla zamanı boşa harcamak istemedi.
The expenditure totaled 200,000 yen.
- Harcama 200.000 yen'i buldu.
The budget does not allow for this expenditure.
- Bütçe bu harcamalar için izin vermez.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
Tom seems to prefer spending most of his time alone.
- Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.
Spend money and enjoy life!
- Para harca ve hayattan zevk al!
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
I've spent 500 dollars in one day.
- Bir günde 500 dolar harcadım.
Many years have been spent in building the tower.
- Kulenin inşa edilmesinde yıllar harcandı.
We explored all possible ways of cutting expenditures.
- Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.
The energy expended in a fight should be saved.
- Bir kavgada harcanan enerji tasarruf edilmelidir.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.