Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
He is very clever indeed.
- O gerçekten çok zeki.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
Tom was genuinely surprised.
- Tom gerçekten şaşırmıştı.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
It is truly said that time is money.
- Vaktin nakit olduğu gerçekten söylenilmektedir.
The artistic beauty of the garden is truly amazing.
- Bahçenin sanatsal güzelliği gerçekten şaşırtıcı.
I don't really like him, in fact, I hate him.
- Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
As a child, Mary particularly hated clowns and apes. To this day, in fact, that has not changed one bit.
- Çocukken, Mary özellikle palyaçolar ve maymunlardan nefret ediyordu. Bu güne gelince, gerçekten, bu ,bir parça bile değişmedi.
I honestly don't care.
- Gerçekten umurumda değil.
I honestly didn't know that Tom didn't know any French.
- Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.
He's quite a nice fellow but I don't like him.
- O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
I am quite ready for payment.
- Ben, gerçekten ödeme için hazırım.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Tom has actually never been to Boston.
- Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
I honestly didn't know that Tom didn't know any French.
- Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.
I honestly didn't know Tom would be here.
- Tom'un burada olacağını gerçekten bilmiyordum.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
- O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
The monster literally had eyes in the back of its head. It was really creepy!
- Canavarın gerçekten kafasının arkasında gözleri vardı. Bu gerçekten ürperticiydi!
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten zeki, değil mi?
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
They say that in America anyone can become president, but perhaps that's not really true.
- Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.
I'm not sure if this is really true or not.
- Bunun gerçekten doğru olup olmadığına emin değilim.
His stage presence has really improved since last year.
- Onun sahne görüntüsü geçen yıldan beri gerçekten gelişti.
Did that accident really happen last year?
- Kaza gerçekten geçen yıl mı oldu?
At that time, I thought that I was going to die for real.
- O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
It's not really practical.
- Gerçekten pratik değil.
Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
- Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
Tom really needs to tell Mary the truth.
- Tom gerçekten gerçeği Mary'ye söylemeli.
To tell the truth, I don't really like him.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onu gerçekten sevmiyorum.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?