Ortak bir arkadaşımız var.
- We have a mutual friend.
Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
Evlilik karşılıklı olarak ve son derece eğitici olmalı.
- Marriage should be mutually and infinitely educational.
Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir.
- Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Biz karşılıklı ödünlerle sorunu çözdük.
- We solved the problem by mutual concessions.
Müşterek bir sorunu tartışmak için seni buraya çağırdım.
- I've asked you here to discuss a mutual problem.
Love and friendship are mutually exclusive.
- Liebe und Freundschaft schließen sich gegenseitig aus.
Candidness and transparency, information and communication are the basis of mutual trust.
- Offenheit und Transparenz, Information und Kommunikation sind die Basis gegenseitigen Vertrauens.