Everyone has his price.
- Herkesin bir fiyatı vardır.
Prices keep going up.
- Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
ürünün fiyatı nedir.
Don’t think of cost. Think of value.
- Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.
And the good news is that today the economy is growing again. Wages, incomes, home values and retirement accounts are all rising again. Poverty is falling again.
- Ve iyi haber şu ki ekonomi tekrar büyüyor. Maaşlar, gelirler, ev fiyatları ve emeklilik hesapları yeniden artıyor. Yoksulluk yine düşüyor.
Cars that, when new, cost 3,000,000 yen are apparently now worth 300,000, so I think I'll use mine a little longer.
- Sıfırken 3.000.000 yen fiyatı olan arabalar, şimdi 300.000 ediyor; bu durumda sanırım benimkini biraz daha kullanacağım.
How much do these black pants and red shirts cost?
- Bu siyah pantolonların ve bu kırmızı gömleklerin fiyatı ne kadar?
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
We need a firm quotation by Monday.
- Pazartesiye kadar bir firmanın fiyat teklifine ihtiyacımız var.
Our rates are now lower!
- Fiyatlarımız şimdi daha düşük!
Price increases explain the difference between the real and nominal growth rates.
- Fiyat artışları reel ve nominal büyüme oranları arasındaki farkı açıklar.
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
We can offer these new products at 20% below list price.
- Biz bu yeni ürünleri liste fiyatının % 20 altında sunabiliriz.
I offered 30% less than the asking price.
- İstenen fiyattan% 30 daha düşük teklif ettim.
Could you take off the price tag for me?
- Benim için fiyat etiketini çıkarır mısınız?
Tom decided not to buy it after he looked at the price tag.
- Tom fiyat etiketine baktıktan sonra onu almamaya karar verdi.
We can offer these new products at 20% below list price.
- Biz bu yeni ürünleri liste fiyatının % 20 altında sunabiliriz.
Tom bought a computer at thirty percent off the list price.
- Tom, liste fiyatından yüzde otuz daha ucuza bir bilgisayar aldı.
If the sale price is good, Tom said he might buy two pairs of shoes.
- Tom satış fiyatı iyiyse iki çift ayakkabı alabileceğini söyledi.