Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
- Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
Climate change, civil war, financial hardship, and infrastructural chaos have all caused turmoil in this country.
- İklim değişimi, iç savaş,finansal zorluk ve altyapısal kaosun hepsi bu ülkede karışıklığa neden olmuştu.
You need to have exact change to pay the toll of the expressway.
- Otoban geçiş ücretini ödemen için tam değişime sahip olmalısın.
Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
- O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
Everything is in flux.
- Her şey değişim halinde.
I wonder if exchange students can join this club.
- Değişim öğrencileri bu kulübe katılabiliyor mu acaba?
As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
- İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.