Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
Mary smoothed down her skirt.
- Meryem eteğini düzeltti.
Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
Try to write in plain English.
- Düz İngilizce ile yazmaya çalış.
Also Felicja has blonde straight hair.
- Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
Its surface was as flat as a mirror.
- Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.
Tom organized the event.
- Tom etkinliği düzenledi.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases.
- Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.
You must put these mistakes right.
- Bu hataları düzeltmelisin.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
Corporate bankruptcies continued at a high level last month.
- Şirket iflasları geçen ay yüksek bir düzeyde devam etti.
I'm going to raise my English level.
- İngilizce düzeyimi yükselteceğim.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
Geometry is based on points, lines and planes.
- Geometri noktalar, çizgiler ve düzlemlere dayalıdır.
We were arguing on different planes to the last.
- Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.