Hayat çoğu zaman bir dağa tırmanmakla karşılaştırılmıştır.
- Life has often been compared to climbing a mountain.
Geçen yılla karşılaştırıldığında, bahar bu yıl erken geldi.
- Spring has come early this year compared with last year.
New York ile karşılaştırıldığında, Tokyo çok daha güvenli bir yerdir.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
Sana nazaran, Tom sadece bir çocuk.
- Compared to you, Tom is just a kid.
Düne nazaran bugün hava daha güzel.
- Compared to yesterday, the weather is better today.
Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
- We compared his work with hers.
New York ile karşılaştırıldığında, Tokyo çok daha güvenli bir yerdir.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
Düşünmek kıyaslamaktır.
- To think means to compare.
Karşılaştırma yapmak gerçekten zor.
- It's really tough to compare.
Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
- Compare your translation with the one on the blackboard.
Başarıların benimki ile karşılaştırılamaz.
- Your achievements cannot be compared with mine.
Anne! Benimle Sam'i kıyaslama!
- Mum! Don't compare me with Sam!
Çocuklarını başkalarıyla kıyaslama.
- Don't compare your children with others.
Ona göre, çok elverişsizim.
- Compared to her, I am very impractical.
Ona göre, çok beceriksizim.
- Compared to her, I'm very impractical.
We compare good as good, better, best.
A sapling and a fully-grown oak tree do not compare.
Astronomers have compared comets to dirty snowballs.
You can't compare my problems and yours.
... compared to India population wise. ...
... is enormous compared to the number of elderly. So there are many more workers to support ...