Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
- I listened, but I didn't hear anything.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest.
- Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.
Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.
- You may go to the party, but you must be home by midnight.
Pazar hariç her gün çalışırım.
- I work every day but Sunday.
Biz Pazar hariç her gün çalışırız.
- We work every day but Sunday.
O genç ama deneyimli.
- He is young, but experienced.
Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil.
- We have the extra-large size, but not in that color.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
- Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
- We objected, but she went out anyway.
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
- Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
- That means one of them will have to go. But which one?
Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun.
- But for my advice, you would have failed.
Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum.
- But for your help, I would have failed.
Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.
- He has some faults, but I like him none the less.
Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler.
- Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.
Bu şakadan başka bir şey değildi.
- It was nothing but a joke.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.