bir of

listen to the pronunciation of bir of
Курдский Язык - Турецкий язык

Определение bir of в Курдский Язык Турецкий язык словарь

bir
koyun ve keçi sürüsü
bir
kesim
bir
bölüm
bîr
dimağ hafıza
bîr
bilinç şuur
bîr
kuyu
bîr
hafıza
bîr
bellek
Испанский Язык - Турецкий язык

Определение bir of в Испанский Язык Турецкий язык словарь

Bir
bi'r
Английский Язык - Английский Язык

Определение bir of в Английский Язык Английский Язык словарь

bir
Stands for Bureau of Internal Revenue and is in charge of collecting all internal taxes (like income taxes)
bir
British Institute of Radiology
Турецкий язык - Английский Язык
of a
on every

So, next time they come to me of a morning and ask the same question, what do you think my answer might be?.

bir
one

This is a good book, but that one is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

bir
single

Did God really create the earth in a single day? - Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

bir
uni
bir
un
bir
one person or thing
bir
alone
bir
once
bir
if only
bir
just
bir
(Biyokimya) mono-
bir
another
bir
one and the same
bir
uni-
bir
{i} drink

He needs something to drink. - İçecek bir şeye ihtiyacı var.

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

bir
a
bir
apart

I'm busy looking for an apartment. - Ben bir daire aramakla meşgulüm.

We rented an apartment when we lived in New York. - New York'ta yaşarken bir apartman dairesi kiraladık.

bir
mono

He read the poem in a monotone. - O, şiiri monoton bir şekilde okudu.

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

bir
one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias
bir
a, an; a certain, a particular: Bursa'da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday's party I saw a certain woman; you know who I mean
bir
the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same
bir
used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there!
bir
a, an; one; unique; the same; united; once; only, alone; just; if only
bir
used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy'de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don't seem quite yourself today
bir
united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We're of one mind on this subject
bir
only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this
bir
single; some
bir
shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom
bir
(İnşaat) a, an
bir
{f} lump

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

I have a lump in my breast. - Benim mememde bir yumru var.

bir
head

Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player. - Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.

A cup of coffee cleared my head. - Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.

bir
erect

Caesar erected a golden statue of Cleopatra. - Sezar, Kleopatra'nın altından bir heykelini dikti.

The soldiers have erected a peace monument. - Askerler bir barış anıtı diktiler.

bir
unit

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

The United States borders Canada. - Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ile komşudur.

bir
unity

Unity is better than money. - Birlik paradan daha iyidir.

The Emperor is the symbol of the unity of the people. - İmparator, halkın birliğinin sembolüdür.

bir
somewhere

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

I remember seeing you all somewhere. - Hepinizi bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.

bir
engage

The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly. - Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.

Tom gave Mary an engagement ring. - Tom Mary'ye bir nişan yüzüğü verdi.

bir
{f} pace

I've got a pacemaker. - Benim bir kalp pilim var.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

bir
un#veil
bir
{s} some

I sometimes wonder if I am a girl. - Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.

Do you want some coffee? - Biraz kahve ister misin?

bir
attack

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

bir
squash

We should play squash together sometime. - Bir ara birlikte duvar tenisi oynamalıyız.

This is the first time I've ever squashed a cockroach. - Şimdiye kadar ilk defa bir hamam böceği ezdim.