It's evident that you told a lie.
- Yalan söylediğin belli.
He is a foreigner, as is evident from his accent.
- Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.
Was that immediately apparent?
- O hemen belli oldu mu?
It's apparent that you don't want to help me anymore.
- Artık bana yardım etmek istemediğin belli.
I am attracted to a certain boy in my class.
- Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
Tom has certain qualities you'll appreciate.
- Tom takdir edeceğin belli niteliklere sahip.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
It is not clear who wrote this letter.
- Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
He is a teacher, as is clear from his way of talking.
- Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
It's obvious that she doesn't care about us.
- Onun bizi umursamadığı belli.
Obviously, he is lying.
- Belli ki yalan söylüyor.