Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.
- She'd just begun to read the book when someone knocked on the door.
Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.
- The French and Indian War had begun.
Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.
- My memory of her has begun to recede.
Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.
- The French and Indian War had begun.
Sanırım ev ödevimle ilgili çalışmaya başlamak zorundayım.
- I think I have to begin working on my homework.
O, bize başlamak için sinyal verdi.
- He gave us the signal to begin.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
- Birth is, in a manner, the beginning of death.
Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- The beginning is the most important part of the work.
Bütün başlangıçlar zordur.
- All beginnings are difficult.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Başlamaya hazır mısın?
- Are you ready to begin?
In the beginning God created the heaven and the earth.
- In the beginning God created the heavens and the earth.
In the beginning God created the heavens and the earth.
- In the beginning God created Heaven and Earth.
... But the journey has just begun. ...
... mankind has begun to settle down. ...