Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
School begins at nine and is over at six.
- Okul dokuzda başlar ve altıda biter.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking.
- Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.
They started running.
- Onlar koşmaya başladılar.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
The French and Indian War had begun.
- Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
She had no idea how to set about her work.
- İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
It's time to get down to business.
- İşe başlamanın zamanıdır.
I've never seen him really get down to work.
- Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.
Hostilities commenced.
- Düşmanlıklar başladı.
Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
- New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.