Tom tried, unsuccessfully, to smile.
- Tom başarısızca gülümsemeye çabaladı.
Tom seemed unsuccessful.
- Tom başarısız görünüyordu.
It would be unfortunate if he were to fail.
- O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
Unfortunately, I didn't have time to study for the exam, so I failed it.
- Ne yazık ki sınava çalışmak için zamanım yoktu, bu yüzden başarısız oldum.
It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
- Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
She failed to appear.
- Görünen o ki kız başarısız oldu.
She failed to appear.
- Görünen o ki kız başarısız oldu.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Some people identify success with having much money.
- Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England.
- Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.
Not trying is failing.
- Denememek başarısız olmaktır.
I don't want to fail my exams.
- Sınavımda başarısız olmak istemiyorum.
They awarded her a gold metal for her achievement.
- Başarısı için onu altın madalyayla ödüllendirdiler.
His achievements were acknowledged.
- Onun başarıları kabul edildi.
This is no trivial accomplishment.
- Bu önemsiz bir başarı değil.
That was our biggest accomplishment.
- O bizim en büyük başarımız.
The international space station is an amazing feat of engineering.
- Uluslararası uzay istasyonu inanılmaz bir mühendislik başarısıdır.
The player performed a wonderful feat.
- Oyuncu, harika bir başarı gerçekleştirdi.
They celebrated his success by opening a bottle of wine.
- Onlar bir şişe şarap açarak onun başarısını kutladılar.
Thus he succeeded in winning her heart.
- Böylece onun kalbini kazanmada başarılı oldu.
The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
- Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
I have serious doubts about their plan succeeding.
- Onun planının başarısı hakkında ciddi şüphelerim var.
If you're trying to scare me, you're succeeding.
- Beni korkutmaya çalışıyorsan başarıyorsun.
This deed became one of the most emblematic milestones of the Revolution.
- Bu başarı, devrimin en simgesel kilometre taşlarından biri oldu.
With all his efforts, he couldn't succeed.
- Tüm çabaları ile, o başarılı olamadı.
He failed in his business in spite of his efforts.
- O, çabalarına rağmen işinde başarısız oldu.
She wanted to show off her cleverness during class, but she failed.
- O ders sırasında akıllılığını göstermek istedi ama o başarısız oldu.
The show was a success.
- Gösteri bir başarıydı.
The new movie was a big hit.
- Yeni film büyük bir başarıydı.
Their concert was a big hit.
- Onların konseri büyük bir başarıydı.