aynılık

listen to the pronunciation of aynılık
Турецкий язык - Английский Язык
similar
uniformity
identity
sameness
identity, sameness
uniformty
(Denizbilim) evenness
level
uniformness
equality
aynı
(Hukuk) identical

Tom looks almost identical to him. - Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.

Your chair is identical to mine. - Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı.

aynı
{s} same

Don't make the same mistake again. - Aynı hatayı tekrar yapma.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

aynı
uniform

All of the students have to wear the same uniform. - Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.

The man drove his car at a uniform speed. - Adam arabasını aynı hızda sürdü.

aynı
alike

We treat all visitors alike. - Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.

These pencils might look alike but they're not the same. - Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.

aynı
{i} the same

A person's heart is approximately the same size as their fist. - Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

aynı
just like

When I grow up I want to be just like my Dad. - Büyüyünce aynı babam gibi olmak istiyorum.

When I grow up, I want to be just like you. - Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.

aynı
spitting image of
aynı
(Askeri) in kind

I'm sorry, I'll pay you back in kind. - Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.

aynı
set

Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability. - Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.

The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire. - İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.

aynı
corresponding
aynı
homo-
aynı
image

Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image. - Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.

aynı
self-same
aynı
similarly
aynı
homeo-
aynı
one and the same
aynı
very

Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.

Going to Europe is very exciting, but also scary. - Avrupa'ya gitmek çok heyecan verici ama aynı zamanda korkutucu.

Not only was he a doctor, he was also a very famous novelist. - O sadece bir doktor değil, aynı zamanda çok ünlü bir roman yazarıdır.

aynı
one

If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary. - İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir.

We are all one on that point. - Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

aynı
for all the world as if
aynı
iso-
aynı
identically

Sami and his identical twin, Farid, dressed identically. - Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.

aynı
{i} like

Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage. - Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.

I like not only classical music but also jazz. - Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.

Aynı
very same

You have made the very same mistake again. - Aynı hatayı tekrar yaptın.

I was just saying the very same thing to John. - Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.

aynı
same of
aynı
homoeo [Brit.]
aynı
all of a piece
aynı
look alike

These pencils might look alike but they're not the same. - Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.

aynı
the same: Aynını istiyorum. I'll have the same. Bu bileziğin aynını yapabilir misin? Can you make a duplicate of this bracelet?
aynı
homo
aynı
of a piece
aynı
no change
aynı
selfsame
aynı
to a hair
aynı
as much as
aynı
the same; identical; equal: Bu aynı manto. This is the same coat. Aynı ehemmiyette olan bir meseleyi açmak istiyorum. I want to open a question of equal importance. Aynı can sıkıcı lafları tekrarladı. He repeated the same boring phrases. Notlarımız aynı. Our grades are the same
aynı
same, identical, veritable, even, alike
aynı
like; facsimile
aynı
equal

Both are equally plausible. - Her ikisi de aynı derecede makul.

The law is equal for all. - Kanun herkes için aynıdır.

aynı
self
aynı
identic

They wore identical dresses. - Onlar aynı elbiseleri giydiler.

Tom looks almost identical to him. - Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.

aynı
homeo
aynı
tantamount
aynı
even

Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him. - Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

aynı
in rem
aynı
{i} facsimile
aynı
similar

These cities have similar traffic rules. - Bu şehirlerin trafik kuralları aynıdır.

In a similar situation, I'd do the same. - Benzer bir durumda, aynı şeyi yaparım.

aynı
tauto
aynı
duplicate
aynı
idem
aynı
homogeneous
aynı
double
aynı
doublet
aynı
homoeo
aynı
ditto
Турецкий язык - Турецкий язык
Aynı olma durumu, özdeşlik, ayniyet
AYNI
(Hukuk) Mala ilişkin, eşyaya bağlı
aynı
Başkası değil, yine o. Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı
aynı
Başkası değil, yine o
aynı
Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı
aynı
Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan: "Yirmi sene hep aynı renkler içinde dönüp dolaştık."- B. R. Eyuboğlu
aynı
Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan