I wish you'd quit throwing things at me.
- Keşke eşyaları bana atmaktan vazgeçsen.
Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away.
- Tom eski video kaset çalarını atmak yerine satmaya çalıştı fakat hiç kimse onu almadı bu yüzden sonunda onu attı.
Yelling and screaming is not going to get you anywhere.
- Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.
I'm so mad I want to scream and break everything!
- O kadar kızgınım ki çığlık atmak ve her şeyi kırmak istiyorum!
Tom just wants to show off.
- Tom sadece hava atmak istiyor.
Tom just wanted to show off.
- Tom sadece hava atmak istedi.
It's unusual for defensive players to score many goals.
- Defans oyuncuları için birçok gol atmak alışılmadık bir şeydir.
I want to score more goals.
- Daha fazla gol atmak istiyorum.
If you go around flinging mud, some of it will stick to you.
- Eğer çamur atmaya gidersen onun birazı sana yapışır.
If only you'd thought of that before shooting your big mouth off.
- Keşke desteksiz atmadan önce onun hakkında düşünseydin.
Instead of throwing away your old furniture, why don't you give it to charity?
- Eski mobilyanı atma yerine neden onu hayır kurumuna vermiyorsun?
Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away.
- Tom eski video kaset çalarını atmak yerine satmaya çalıştı fakat hiç kimse onu almadı bu yüzden sonunda onu attı.
We'll have to come up with something soon.
- Yakında bir şey ortaya atmak zorunda kalacağız.
In order to achieve that, you'll have to take risks.
- Onu başarmak için kendini tehlikeye atmak zorunda kalacaksın.
In order to get it done, you'll have to take risks.
- Bunu yaptırmak için kendini tehlikeye atmak zorundasın.
I'm so sorry. I didn't mean to kick you.
- Ben çok üzgünüm. Niyetim sana tekme atmak değildi.
I wanted to punch him in the face.
- Onun yüzüne yumruk atmak istedim.
I would like to punch Tom in the head.
- Tom'un kafasına yumruk atmak istiyorum.
You might want to glance at this.
- Buna göz atmak isteyebilirsin.
I just want to glance at the paper.
- Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.
Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.
- Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.
I will go and take a look at the house.
- Eve bir göz atmak için gideceğim.
At that precise position, at Jim’s house.
I'm offering it - just to select customers - at cost.
Men at work.
At six o’clock, at closing time.