That it does not prevent our dying is evident, because we all die.
- Hepimiz öleceği için, bunun ölmemizi engellememesi apaçık.
It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation.
- Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.
We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
- Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
We're obviously short-handed.
- Elemanımızın az olduğu apaçık.
I found the door wide open.
- Kapıyı apaçık buldum.
Tom's eyes are wide open.
- Tom'un gözleri apaçık.
I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
- Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
I think it's obvious, don't you?
- Sanırım bu apaçık, değil mi?