It would be unethical for me to tell you about Tom's medical problems.
- Tom'un sağlık problemlerini sana anlatmak etik olmazdı.
To tell the truth, she is my girlfriend.
- Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
The instruction manual describes all the particulars of the camera.
- Kılavuz kameranın tüm ayrıntılarını anlatmaktadır.
It's impossible to describe that in words.
- Bunu kelimelerle anlatmak olanaksız.
You've only got thirty seconds to explain yourself.
- Meramını anlatmak için sadece otuz saniyen var.
Use your own words to retell the content of the lesson.
- Dersin içeriğini yeniden anlatmak için kendi sözlerini kullan.
Tom can't find the right words to describe his feelings for Mary.
- Tom Mary'ye olan hislerini anlatmak için doğru sözleri bulamıyor.
He recounted the accident to me as if he had seen it with his own eyes.
- O bana kazayı kendi gözleriyle görmüş gibi anlattı.
He recounted his unusual experiences.
- Sıradışı deneyimlerini anlattı.
You don't have to lecture me.
- Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
There is no telling what will happen next.
- Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
Tom isn't good at telling jokes.
- Tom fıkraları anlatmada iyi değildir.
Tom isn't good at telling jokes.
- Tom fıkraları anlatmada iyi değildir.
I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
- Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
The documentary was narrated by Morgan Freeman.
- Belgesel Morgan Freeman tarafından anlatıldı.
Here he began to recount his misfortune in detail.
- Burada o, talihsizliğini ayrıntılı olarak anlatmaya başladı.
I like to tell jokes.
- Fıkra anlatmak hoşuma gidiyor.
Tom is very good at telling jokes.
- Tom fıkra anlatmakta çok iyi.